Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamının son dönemi, onun yalnızca bir devlet adamı değil, aynı zamanda çok ileri görüşlü bir lider olarak halkına bıraktığı büyük mirası anlatır. 10 Kasım 1938, Atatürk’ün aramızdan ayrılış tarihi olarak hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de dünya tarihinin en acı günlerinden biridir. O, yalnızca yaşadığı dönemi değil, yüzyıllar sonrasını bile görebilecek kadar geniş bir vizyona sahipti ve birçok alanda halkını çağdaş bir geleceğe taşımak için durmaksızın çalıştı.
Atatürk’ün son yıllarına baktığımızda, onun hayatını feda edercesine Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasına adadığını görürüz. Osmanlı Devleti’nin yıkıntılarından bağımsız bir ülke yaratarak “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” anlayışını yerleştirmiş ve bir ulus devleti inşa etmiştir. Bu dönemde birçok alanda devrim gerçekleştiren Atatürk, eğitimden ekonomiye, sağlıktan sanata kadar her alanda kalkınmayı amaçlamıştır.
Atatürk’ün sağlığı, 1937 yılı itibarıyla yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı. Bitmek bilmeyen iş yoğunluğu ve yurt gezileri, onu fiziksel olarak çok yormuştu. Fakat o, hastalığını bir kenara bırakıp ülke meselelerine odaklanmaya devam etti. Özellikle Hatay meselesi onun için çok büyük bir öneme sahipti. Atatürk, Hatay’ın Türkiye sınırlarına katılması için diplomatik ve stratejik her türlü adımı atarken, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen pes etmeden süreci takip etti. Onun bu ısrarlı çabaları, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını sağlayacak sürecin temellerini atmıştı.
Atatürk’ün son günlerinde yaşadığı mücadele, aslında onun “görev aşkı”nın ve sorumluluk bilincinin ne kadar derin olduğunu gösterir. Doktorları tarafından sıkça dinlenmesi önerilse de o, ülkenin geleceği için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etti.
Atatürk’ün vizyonu, bugünkü dünya düzeninde bile yankılanmaya devam ediyor. O, bir liderin ötesinde bir yol göstericiydi; bilim ve akılcılığı merkeze alarak Türk milletini aydınlık bir geleceğe hazırlamak istiyordu. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek akıl ve bilimi her şeyin üzerinde tutmuş, eğitimde köklü değişiklikler yaparak genç nesillere sağlam bir temel hazırlamıştır. Dönemin en büyük sorunlarından biri olan cehalete karşı savaş açarak, köy enstitüleri, millet mektepleri gibi projelerle eğitim seferberliğini başlatmıştı.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimler, onun Türk milletinin kendi kendine yetebilmesi için attığı stratejik adımlardı. Kılık kıyafet devrimi, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, hukuk sisteminin yenilenmesi gibi sosyal devrimlerle Türkiye’yi modern bir devlet yapısına kavuşturdu. Ayrıca ekonomide bağımsızlık ilkesini benimseyerek sanayi ve tarımda köklü reformlar yaptı.
10 Kasım 1938’de saat 09.05’te Atatürk aramızdan ayrıldığında Türkiye, derin bir sessizliğe büründü. O gün, yalnızca bir liderini değil, kurtarıcısını, öğretmenini ve rehberini kaybeden Türk milleti, yıllarca sürecek bir yas sürecine girdi. Atatürk’ün ardından gelen yıllarda, onun gerçekleştirdiği devrimlerin ve bıraktığı mirasın önemi daha da iyi anlaşıldı. Türk halkı, ona olan minnetini her 10 Kasım’da onu anarak göstermeye devam etti. Her yıl saat 09.05’te hayatın durması ve ülkenin dört bir yanında yapılan saygı duruşları, onun bıraktığı derin izlerin bir göstergesi olarak bugün de varlığını sürdürüyor.
Atatürk’ün Türkiye’ye bıraktığı en büyük miras, çağdaş bir devlet, özgür bir toplum ve bağımsız bir ülkedir. Onun vizyonu ve reformları, Türkiye Cumhuriyeti’ni kökleri sağlam, sarsılmaz bir ulus devleti yapmıştır. Bugün, Atatürk’ün çizdiği bu yol haritası, Türk milleti için hâlâ bir rehber niteliği taşır.
“Çalışmak Bize Dinlenmekten Daha Güzeldir”
Atatürk’ün çalışma azmini ve vizyonunu yansıtan önemli bir anı, bu azminin ne kadar kuvvetli olduğunu gözler önüne serer. 1937 yılında, ağır çalışma temposu sebebiyle sıkça yorgun düşen ve sağlığı bozulmaya başlayan Atatürk’e doktorları dinlenmesini öğütlediğinde, o içten bir gülümsemeyle şöyle der:
“Dinlenmek mi? Çalışmak bize dinlenmekten daha güzeldir.”
Bu söz, onun ülkesine olan sevgisini ve milletini aydınlık bir geleceğe taşıma arzusunun ne kadar derin olduğunu gösterir. Onun için dinlenmek bile bir lükstü, çünkü ulusu için gerçekleştirmek istediği hayalleri ve bitmek tükenmek bilmeyen projeleri vardı. Onun fikirleri, özgürlük, bağımsızlık ve çağdaşlık ateşini yakan meşaleler olarak halen yolumuzu aydınlatıyor.
Atatürk, ebedi istirahatine uğurlanmış olsa da, fikirleri ve ilke edindiği değerler yaşamaya devam ediyor. Onun “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünde saklı olan derin vizyon, bize bırakılan en kıymetli hazine olarak bugün de karşımızda duruyor.
Bu yazı, Atatürk’ün son döneminin ruhunu ve onun Türkiye’ye olan derin bağlılığını, Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline döşediği sağlam yapı taşlarının hikayesini anlatmaya çalıştı. 10 Kasım, sadece bir yas günü değil; aynı zamanda onun bize kazandırdığı değerleri hatırlayıp geleceğe bakma günüdür. Onun fikirleriyle, her zaman daha ileriye gitme azmi içinde olacağız.
Sonsuz Saygı Ve Şükranla …
Astrolog Fatih Günal sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.


İlk Yorumu Siz Yapın